İz Bırakanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İz Bırakanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ömer Halisdemir

1974 yılında Niğde’nin Bor ilçesine bağlı Çukurkuyu beldesinde yedi çocuklu bir aileden gelen Ömer Halisdemir, çocukluğunu Niğde'nin Çukurkuyu beldesinde geçirmiştir.

Okul sonralarında Çukurkuyu'da çobanlık yapan Kahraman Şehit Ömer Halisdemir’in Hatice Halisdemir ile olan evliliğinden Elifnur ve Doğan Ertuğrul adlarında iki çocuğu vardır.

15 Temmuz darbe kalkışmasının önlenmesindeki önemli isimlerden biri olan Kahraman Şehit Ömer Halisdemir, 1999 yılında piyade astsubay olarak Türk Silahı Kuvvetlerine katılmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yurt içinde ve yurt dışında görev yapmıştır.

15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk Milletinin bekasına yönelik yapılan hain kalkışmayı önlemek için canını çekinmeden feda eden Şehit Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir, Özel Kuvvetler Komutanlığı'na girmeye çalışan darbeci general Semih Terzi'yi, Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'dan aldığı "Vur" emri üzerine alnından vurarak öldürmüştür.

Tuğgeneral Semih Terzi’nin yanında bulunan cuntacı askerler tarafından şehit edilen Ömer Halisdemir, büyük bir kahramanlık örneği göstererek 15 Temmuz darbe kalkışmasının seyrini değiştirmiş ve demokrasinin temsili haline gelmiştir.

15 Temmuz'da gerçekleşen darbe kalkışmasına ilk kurşunu sıkarak canı pahasına kahramanca bir duruş sergileyen ve çok kritik bir noktada çok kritik bir müdahaleye imza atmıştır.

Hatırası

Halisdemir’in vurulduğu nokta özel bir kaplama ile koruma altına alınarak çiçeklerle süslendi. Dursun Ali Erzincanlı, Halisdemir’in öldürülmesi sonrasında kendisine atfen “30 Kuş” adlı bir şiir yazdı ve bu şiire bir klip çekildi. Ömer Halisdemir’i anlatan “30 Kuş” adlı şiirle aynı isme sahip bir kısa bir film de yapıldı. Ağustos 2016’da Toroslar, Mersin’deki Şehitler Parkı’na kaide ve gövde uzunluğunun toplamı 4.60 metre olan bir heykeli dikildi. Daha sonra Türkiye’deki birçok meydan, cadde, okul ve öğrenci yurdu gibi yerlere kendisinin adı verildi. Ayrıca Niğde’de kendisi için bir hatıra ormanı da oluşturulmuş ve şehirdeki üniversiteye de adı verilmiştir.

Ömer Halisdemir'in kabri nerede? 

Piyade Astsubay Başçavuş Ömer Halisdemir'in kabri Niğde’nin Bor ilçesine bağlı Çukurkuyu beldesindedir.

Hüseyin Nihal Atsız



12 Ocak 1905’te İstanbul Kadıköy’de doğan Atsız, baba tarafından Gümüşhane’ye bağlı Torul kazasının Midi köyündeki Çiftçioğulları ailesine, anne tarafından ise Trabzon’un Kadıoğulları ailesine mensuptur. Hüseyin Nihal Atsız, Deniz Kuvvetleri’nde Deniz Güverte Binbaşılığı’ndan emekli olan Mehmet Nail Bey’in, bir Deniz Yarbayı’nın kızı olan Fatma Zehra Hanım ile evliliğinden olan üç çocuklarından biridir. Atsız’ın bir kardeşi yine bir eğitimci ve yazar olan Ahmet Nejdet Sançar, diğer kardeşi ise Fatma Nezihe Çiftçioğlu’dur.


Atsız, ilk ve orta öğrenimini Kadıköy’deki Fransız ve Alman Mektebi’nde, Kadıköy ve İstanbul Sultanisi’nde yapmıştır. Lisenin onuncu sınıfındayken sınavı kazanarak Askeri Tıbbiye’ye girmiştir. (1922) Buradan çıkarılınca Kabataş Lisesi’nde üç ay yardımcı öğretmenlik, sonrasında ise Deniz Yolları’na bağlı bir Vapur’da katip yardımcısı olarak çalışmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin “Yüksek Muallim Mektebi”ne girdikten bir hafta sonra askere alınmıştır. İstanbul’da askerliğini yaptıktan sonra yeniden okuluna dönmüş ve mezun olup aynı bölümde asistan olarak kalmıştır.


1931 yılında felsefe bölümünde okuyan Mehpare Hanım ile evlenmiş; fakat 1935’te ayrılmıştır. Bu dönemden sonra aylık yayımlanan “Atsız Mecmua”yı çıkarmaya başlamıştır. Çıkardığı dergilerin çoğu, bir süre sonra mahkeme kararları ile kapatılmıştır. Atsız, bir dönem Milli Eğitim Bakanlığı da yapan Reşit Galib’in Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ı ağır bir dille eleştirmesi üzerine, aralarında Pertev Naili Boratav’ın da bulunduğu sekiz arkadaşıyla birlikte “Zeki Velidi’nin öğrencisi olmakta iftihar ederiz.” diyen bir protesto telgrafı çekmiştir.


Bu telgraftan sonra Reşit Galib, Atsız’ı mimlemiş ve onu üniversiteden uzaklaştırmak için fırsat gözetmiştir. Nihayet Atsız’ın bir makalesi ile bu fırsatı yakalamış ve 13 Mart 1933 tarihinde onu görevden uzaklaştırmıştır. Üniversite görevinden uzaklaştırıldıktan sonra, üç ay Malatya Ortaokulu’nda Türkçe öğretmeni olarak; dört ay Edirne Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalışmıştır.


“Atsız Mecmua”nın devamı niteliğinde olan “Orhun” dergisini çıkarmaya başlamıştır. Bu dergide, o dönemde liselerde ders kitabı olarak okutulan tarih kitaplarındaki yanlışlıkları dile getirmesi üzerine 1933’te bakanlık emrine alınmış, Orhun dergisi de kapatılmıştır. Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız, 1934 tarihinde Kasımpaşa’daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’na Türkçe öğretmeni olarak atanmıştır.


1936 yılında ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten Yağmur (1939) ve Buğra (1946) adlı iki çocuğu olmuştur. Kasımpaşa’daki Türkçe öğretmenliği görevinden alınan Atsız, daha sonra Özel Yüce-Ülkü Lisesi’nde ve Boğaziçi Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Bu dönemde Orhun dergisini yeniden çıkarmaya başlamıştır. Ülkede yayılan “komünist” dalganın verdiği rahatsızlıkla, dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na iki tane açık mektup yazmış ve özellikle Milli Eğitim’e sızan marksist düşünceleri dile getirmiştir.


Atsız’ın yurt içinde beğeni toplaması üzerine, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından görevine son verilmiş, Orhun dergisi de kapatılmıştır. İzleyen süreçte mektubunda “vatan haini” dediği Sabahattin Ali tarafından kendisine dava açılmıştır. İkinci oturumu 3 Mayıs 1944’te yapılan davanın sonucunda Atsız 6 ay hapse mahkum edilmiş, bu ceza sonradan ertelenmiştir. Sonrasında açılan davada aldığı 6,5 yıllık ceza ise temyiz yoluyla bozulmuştur. Davaların sürdüğü bu süreç içerisinde, Atsız çok kötü koşullarda yargılanmış, “tabutluk” adı verilen küçücük bölmelere bırakılmış, akreplerin yaşadığı dar yerlerde aç susuz bırakılmıştır.


Atsız ile aynı dönemde, aralarında Alparslan Türkeş, Orhan Şaik Gökyay, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan ve Osman Yüksel Serdengeçti gibi büyük şahsiyetlerin de bulunduğu kişiler de tutuklanmış, sonradan karar Askeri Yargıtay tarafından bozulmuştur. Bir dönem kendisine iş verilmeyen Atsız, sınıf arkadaşı Tahsin Banguoğlu’nun Milli Eğitim Bakanı olmasıyla birlikte 1949’da Süleymaniye Kütüphanesi’nde göreve başlamıştır. İş bulamadığı dönemde, ekonomik anlamda çok büyük sıkıntılar çekmiştir. Bu nedenle, çok sevdiği kitaplarının bir kısmını satmak zorunda kalmıştır.


Kütüphane’de bir süre çalıştıktan sonra, Ankara Atatürk Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanmıştır. Fakat buradaki bir konuşması, davalık olmuş; fakat mahkeme konuşmanın bilimsel olduğu kararına varmıştır. Bu karar üzerine Atsız, yeniden Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki görevine gönderilmiştir. 1953 yılından 1969 yılına kadar Süleymaniye Kütüphanesi’nde çalışan Atsız’ın en uzun memuriyeti bu dönem olmuştur. 1962’de “Türkçüler Derneği”ni kurmuş ve ölümüne kadar Ötüken dergisini çıkarmıştır.


Özellikle Doğu’daki bölücü oluşumlarla ilgili yazılar yazmış, sonrasında sistemli girişimlerle Atsız yeniden mahkemelik olmuştur. 15 ay hapis cezası almış ve cezası Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından affedilmiştir. 2,5 ay kadar cezaevinde kalan Atsız, 10 Aralık 1975’te kalp krizi geçirmiş, fakat doktor onun kalp hastası olduğunu anlayamamıştır. 11 Aralık 1975’te geçirdiği ikinci kalp krizi, Atsız’ı aramızdan alıp götürmüştür.


Yoksulluk içinde geçen günleri, durmadan açılan mahkemelerle sarsılan Atsız, geçirdiği bu kötü günlerde hiçbir zaman kararlı duruşunu elden bırakmamıştır. Çektiği o kadar çileye rağmen, ömrünü kutlu yolun çeriliğine adamış, bu yolda gözünü kırpmamıştır.


Yazdıkları ile “keskin ve sert” bir üsluba sahip olan Atsız, özel yaşamında ise bir o kadar “sakin, sevecen ve şakacı” bir insandır. Her türden insanla arkadaşlık kurabilen, gününü dolu dolu geçiren bir bilgedir. Fransızca, Arapça ve Farsçayı iyi derecede bilen Atsız, hayal ettiği eski Türk yaşantısı içinde yaşamayı başarabilmiştir. Türk dünyasına ve Türk Dili’ne çok büyük önem vermiş, özellikle Türk gençliğinin bilinçlenmesi için çok çabalamıştır.

Muhsin Yazıcıoğlu

 


Muhsin Yazıcıoğlu; 1954 yılında Sivas’ın Sarkışla ilçesi Elmalı Köyü’nde bir çiftçi ailesinin oğlu olarak doğdu. İlk ve orta öğrenimini Şarkışla’da yaptı.

Yüksek öğrenimini yapmak üzere 1972’de Ankara’ya geldi. Üniversite tahsilini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde tamamladı.

1968’de cemiyet (dernek) çalışmalarına başladı. Şarkışla’da Genç Ülkücüler Hareketi’ne katildi. Ankara’ya geldikten sonra ise, Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nde görev yapmaya başladı. Sırasıyla; Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı ve Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yaptı. (1977-78).

1978’de faaliyete geçen Ülkücü Gençlik Derneği’nin kurucu Genel Başkanı oldu. 1980 yılına kadar MHP’de Genel Başkan Müşavirliği görevinde bulundu.

12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbenin ardından, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanığı olarak cezaevine konuldu. 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl Mamak Cezaevi’nde kalan Muhsin YAZICIOĞLU, 7,5 yıl cezaevinde kaldığı bu davadan herhangi bir ceza almadı.

Cezaevinden çıktıktan sonra, mağdur olmuş ülkücülere ve onların ailelerine yardim amacıyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı’nın başkanlığını yaptı.

1987’de arkadaşları ile birlikte MÇP’de siyasete girdi. MÇP’de Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulundu.

1991 genel seçimlerinde üç partinin oluşturduğu ittifak bünyesinde, milletvekili adayı oldu. “O, inançlarınızı Meclis’e taşıyacak” sloganıyla, Sivas’tan milletvekili seçildi.

1992 yılı Temmuz ayında, “içinde bulunduğu partinin siyasi anlayışıyla uyuşamadığı için” bir grup arkadaşı ile birlikte MÇP’den ayrıldı. 29 Ocak 1993 tarihinde Büyük Birlik Partisi kuruldu ve bu partinin Genel Başkanlığına seçildi.

24 Aralık 1995’te yapılan erken genel seçimlerde ANAP-BBP ittifakından 20. Dönem Sivas milletvekili olarak, yeniden meclise girdi. 28.02.1996 tarihinde ANAP’tan istifa ederek, BBP’ye döndü.

26 Nisan 1998’de yapılan 3. Büyük Kurultay’da, 8 Ekim 2000 tarihinde yapılan 4. Büyük Kurultay’da, 2 Haziran 2002 tarihinde yapılan 1. Olağanüstü Büyük Kurultay’da,20 Temmuz 2003 tarihinde yapılan 5. Olağan Büyük Kurultay’da,30 Nisan 2006 tarihinde yapılan 6. Olağan Büyük Kurultay’ta ve 15 Nisan 2007 2.Olağanüstü Büyük Kurultayda tekrar BBP Genel Başkanlığına seçilmiştir.

22 Temmuz Erken Genel seçimlerinde BBP’nin seçimi protesto etmesi sebebiyle partisinden istifa ederek Sivas’tan bağımsız milletvekili adayı olup 23. dönem milletvekiliğine seçilmiştir.Daha sonra BBP’ye katılarak TBMM’de Büyük Birlik Partisi Sivas Milletvekili olarak BBP’yi Meclis’te temsil etmiştir.19 Ağustos’ta yapılmış olan BBP’nin 3.Olağanüstü Büyük kurultayında tekrar Genel Başkan olmuştur.

Muhsin Yazıcıoğlu 25 Mart 2009 tarihinde, Göksun, Kahramanmaraş’da geçirdiği helikopter kazası sonucunda vefat etmiştir.

Muhsin YAZICIOĞLU, evli ve iki çocuk babasıdır.

HELİKOPTER KAZASI

25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş mitinginin ardından Yozgat’ta yapacağı mitinge gitmek için bindiği helikopter, henüz bulunamayan bir sebepten dolayı düştü. Helikopterin düşmesinin ardından bölgede bulunan İHA muhabiri İsmail Güneş, 112 Acil Servis’i aramış ve yaptığı konuşmada bacağının kırık olduğunu, helikopterde yer alan BBP Sivas il Başkanı Erhan Üstündağ’ın inlediğini, ne BBP Sivas il Başkan Yardımcısı Murat Çetinkaya’dan ne de helikopterin pilotu Kaya İstektepe’den ses geldiğini, Muhsin Yazıcıoğlu’nu ise göremediğini bildirmiştir.

Bölgede yapılan arama çalışmaları sonrasında kazadan 48 saat sonra helikopterin enkazı ve Muhsin Yazıcıoğlu dahil 6 kişinin cansız bedeni 17 gönüllü civar köylüsü tarafından Kes Dağı Kuru Dere Kanlıçukur mevkiinde bulundu.

Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberinde 5 kişinin vefat ettiği helikopter kazasının ardından kaza ile ilgili ortaya suikast olabileceğine dair iddialar atılsa da, günümüzde hala kazanın sebebi tam olarak aydınlanmamıştır.

Son olarak 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen FETÖ başarısız askeri darbe girişiminin ardından İzmir’de yakalanan darbeci Astsubay Üstçavuş Aydın Özsıcak’ın, Muhsin Yazıcıoğlu içindeyken düşen helikoptere kısa sürede ulaşıp bunu diğer ekiplere iletmeyen ve helikopterin GPS cihazını sökerken görüntülenen kaza kırım ekibindeki astsubaylardan biri olması sebebiyle hakkında soruşturma açılmış olması ve Özsıcak’ın bir FETÖ mensubu olması sebebiyle kamuoyunda, Muhsin Yazıcıoğlu’nun FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) tarafından düzenlenen bir suikast sonucu helikopteri düşürülmek suretiyle öldürüldüğü şüphesi de öne çıkıyor.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenaze töreni, TBMM’de düzenlendi ve cenaze törenine devlet erkanı dahil yaklaşık 700.000 kişi katıldı.

Yazıcıoğlu’nun cenazesi, ölümünden 6 gün sonra 31 Mart 2009 tarihinde Kocatepe Camii’nden uğurlandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan törende, Yazıcıoğlu’nun Türk bayrağına sarılı naaşının üzeri çiçeklerle donatıldı. Cenaze törenine basın mensupları dahil toplamda 700.000 kişi katıldı. Cenazesi, vasiyetinin üzerine Taceddin Dergahı’na gömüldü. Ölümünün ardından Muhsin Yazıcıoğlu’nun ismi Sivas’ta ve Anadolu’nun birçok şehrinde cadde, park, okul ve vakıflara verildi.

Mustafa Kemal Atatürk



Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise  Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.

1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.

Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.

Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:

Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.

Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)

I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)

II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)

Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)

Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)

Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı.

Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:

1. Siyasal Devrimler:
· Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
· Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
· Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

2. Toplumsal Devrimler:
· Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
· Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
· Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
· Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
· Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
· Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

3. Hukuk Devrimi:
· Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
· Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)

4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
· Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
· Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
· Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
· Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
· Güzel sanatlarda yenilikler

5. Ekonomi Alanında Devrimler:
· Aşârın kaldırılması
· Çiftçinin özendirilmesi
· Örnek çiftliklerin kurulması
· Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
· I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması

Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.

Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.

1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı.

Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.