Askeri

5/cate3/Askeri

Bürokrat

5/cate3/Bürokrat

Eğitim

5/cate3/Eğitim

Gazeteci & Yazar

5/cate3/Gazeteci%20%26%20Yazar

Siyasi

5/cate3/Siyasi

Spor

5/cate3/Spor

Sağlık

5/cate3/Sağlık

Sanat & TV

5/cate3/Sanat%20%26%20TV

İz Bırakanlar

5/cate3/İz%20Bırakanlar

Sosyal Medya

5/cate3/Sosyal%20Medya

Dini

5/cate3/Dini

İş Dünyası

5/cate3/İş%20Dünyası

Video Anlatım

5/cate3/Video

Son Eklenenler

Cevdet Yılmaz


Cevdet Yılmaz, ODTÜ Kamu Yönetimi Bölümünü birincilikle bitirdi. Yüksek lisansını ABD Denver Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde, doktorasını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde tamamladı.

Başbakanlık DPT Müsteşarlığı, AB ile İlişkiler Genel Müdürlüğü görevlerini yürüttü. Ulusal Ajans, ATAUM ve Sümer Halı'da Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu.

23, 24, 26 ve 27. Dönemde Bingöl, 25. Dönemde Diyarbakır Milletvekili seçildi. Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu Başkanlığı yaptı. 60. Hükûmette Devlet Bakanı; 61, 62 ve 64. Hükûmetlerde Kalkınma Bakanı, 63. Hükûmette Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. AK PARTİ MKYK Üyesi, Tanıtım ve Medya, Dış İlişkiler ve Ekonomi İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu. 2020 yılı Kasım ayından bu yana TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı görevini sürdürmektedir.

Çok iyi düzeyde İngilizce bilen Yılmaz, evli ve 2 çocuk babasıdır.

Sinan Oğan


Iğdır’ın Melekli Beldesi’nde 1967 yılında dünyaya geldi. Çiftçi bir ailenin en küçük çocuğuydu. Çocukluğu Aras’ın kıyısında Türk dünyası hasretiyle geçti.

İlk ve orta öğrenimini Iğdır’da tamamlayan Oğan, zor şartlarda hem çobanlık yapıp, hem çeşitli işlerde çalışıp hem de temel eğitimini Iğdır’da tamamladı.

1989 yılında Marmara Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitede, 1992 yılında Mali Hukuk/Bankacılık alanında “Azerbaycan’da Ekonomik ve Mali Sektörün Yapısal Analizi” başlıklı tez ile yüksek lisansını tamamladı. Daha sonra 2009 yılında, Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Üniversitesi MGİMO’da Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünden doktora derecesini aldı.

Üniversite hayatı boyu Türk dünyasının sesi olmayı ihmal etmedi. Sovyet Rusya’nın Türk dünyasına karşı saldırıları devam ettiği sırada, 20 Ocak Katliamı sebebiyle Taksim Meydanı’nda Türkiye’nin en büyük mitingini düzenleyen o genç; Sinan Oğan’dı.

Ebulfez Elçibey ile ilk görüşmesini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılmadan gerçekleştiren Oğan, Azerbaycan’ın bağımsızlığı sonrasında bir süre Elçibey’in Cumhurbaşkanlığı ofisinde çalıştı.

1992 ile 2000 yılları arasında Azerbaycan’da Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Dekan Vekilliği ve Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. Aynı dönem TİKA Azerbaycan temsilciliği görevini de eş zamanlı yürüttü.

Günümüzde ülkemizin en önemli stratejik analiz ve düşünce kuruluşlarından birisi olan TÜRKSAM’ı 2004 yılında kurdu ve kurumun başkanı olarak ekranlarda yer almayı sürdürdü. Kurum bünyesinde halen ekonomi, dış ilişkiler ve güvenlik sorunlarına dair ulusal düzeyde etkisi bulunan araştırma çalışmalarına devam edilmektedir.

2006 yılından itibaren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye dış politika ve güvenlik konularında hazırladığı rapor ve analizlerle bilgi desteği sağlayan Oğan; Sayın Devlet Bahçeli’nin davetiyle 2011 tarihinde memleketi Iğdır’dan milletvekili adayı gösterildi. AKP ve HDP’yi ezici bir şekilde geçerek Milliyetçi Hareket Partisi’nin 2011 yılı seçimlerinde birinci olduğu tek ilden vekil seçilerek meclise girdi.

2015 yılında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan adaylığını açıkladı. Mahkemece iptal edilen kurultay çalışması sonrası partisinden 2 defa ihraç edildiği halde gelen tekliflere rağmen herhangi bir partiye geçiş yapmadı, yeni bir parti de kurmadı. Partisine ve mücadelesine sadık kalacağını açıkladı.

Güncel olarak hem TÜRKSAM Başkanlığı görevini sürdürmekte ve hem de son dönemdeki siyasi çalışmalarına Türk milliyetçiliği ülküsü doğrultusunda ve Türk milliyetçilerini cumhurbaşkanı adaysız bırakmayacağını ifade ederek devam etmektedir.


Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli Ahmet Hoca)

Ahmet Mahmut Ünlü, 27 Şubat 1965'de İstanbul, Çarşamba'da doğdu. Aslen Giresunludur.

Çocukluk zamanında adı Ahmet olan arkadaşlarından ayırt edilmesi ve cübbeye ilgisinin olmasından dolayı “Cübbeli Ahmet” olarak çağırılmaya başlanmıştır. İcazet alınca “Cübbeli Ahmet Hoca” denmeye başlanmıştır. Günümüzde de bu isimle bilinir.

3-4 yaşlarında İslami ilimleri öğrenmeye başlayan Ünlü, 11 yaşına kadar medrese eğitimi aldı.

12 yaşındayken Yavuz Selim ve Kasımpaşa Camii gibi büyük camilerde büyük kalabalıklar tarafından dinlenen vaazlar vermeye başladı.

Aynı yaşta Rize'nin Pazar ilçesinde Tütüncüler Köyü Kur'an kursunda Resül Bölükbaşı'ndan Sarf, Nahiv, İlmi Kelam, Meani, Tefsir, Hadisve Fıkıh dallarında uzun seneler sürecek eğitimi 20 aylık zaman zarfında bitirerek 1980'de on binlerin katılımıyla düzenlenen merasimde icazetini aldı.

Ünlü ilk defa 1983 yılında 17 yaşındayken hacca gitti. İstanbul'a dönüşünde 6 ayda hafızlığını bitirdi. İsmailağa Camii'nde kurduğu ders halkalarında 10 yılda birçok öğrenci yetiştirdi.

1999 Gölcük Depremi sonrasında yaptığı açıklamalardan sonra “Halkı din, mezhep ve inanç farklılığı gözeterek, birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa alenen tahrik etmek” suçundan 2 sene 7 ay 3 gün hapis cezasına çarptırıldı, 13 ay hapis yattı.

Ahmet Mahmut Ünlü, şu an Lalegül dergisinde dualar ve yazılar yazmaktadır. Ayrıca her perşembe akşamı Lalegül TV'de ve Lalegül Fm'de sohbet programı yapmakta, gündem ile ilgili konuları Ehl-i Sünnet dairesi çerçevesinde değerlendirmektedir.


Cübbeli Ahmet Hoca'nın Hayatını Babası Yusuf Ünlü Anlatıyor:

“Ahmet, 27 Şubat 1965 yılında Fatih Çarşamba’da dünyaya geldi. Ahmet’in doğduğu ve çocukluğunun geçtiği ev, İsmailağa Camisi’ne çok yakındı. O, henüz üç yaşlarında iken benimle birlikte İsmailağa Camisi’ne gidip gelmeye başladı. O kadar küçüktü ki, bazi cami cemaati, Ahmet’i camiye getirmememi istiyordu. “Bu yaşta çocuk, camiye getirilir mi?” diyorlardı. Ezan okunduğunda evden çıkmamla beraber peşime takılır, beraberce camiye giderdik.

İsmailağa Camii o zamanlar bu derece yoğun ilgi odağı değildi. Mahmut Hocaefendi’nin cemaati bugünkü gibi olmadığı için, namaz sonlarında onunla oturup mihrapta muhabbet eder, beraberce camiden çıkardık.

Yine bir gün namazdan sonra camiden, Mahmut Efendi ile birlikte çıkıyorduk. Karlı bir hava vardı ve eski İsmailağa Camisi’nin merdivenleri buz tutmuştu. Efendi Hazretleriyle beraber merdivenlerden iniyorduk. Yaklaşık olarak dört yaşlarında olan Ahmet’te yanımızdaydı. Ahmet bir anda elimden fırladı, o buzlu merdivenlerden kayarak yere düştü. Ben o sırada Ahmet ‘i tuttum ve ona sitem ettim. Sitem edince ,

-Sen ona fazla kızma, onun terbiyesini bize bırak, zira biz ona gerekli terbiyeyi öğretiriz, dedi. İsmailağa Camii Şerifi Ahmet’in ikinci evi olmuştu. Efendi Hazretleri’nin de manevi himayesine girmişti. Evde olmadığı zamanlarda başka yerde aramamıza gerek yoktu, biliyorduk ki Ahmet Camidedir.


Cübbeli Lakabı

O zamanlar caminin karşısında terzi Fahri Efendi vardı. Fahri Efendi, bizzat Efendi’nin hizmetinde bulunurdu. Küçük Ahmet ilk ilim tahsilini Fahri Efendi’den aldı. Fahri Efendi’nin de küçük Ahmet’in Yaşlarında bir oğlu vardı, bir de aynı mahallede bir doktor komuşuları vardı, onun da aynı yaşlarda bir oğlu vardı. Bu üç çocuğa Fahri Efendi ders vermeye başlamıştı. İşte küçük Ahmet ‘in ilk ilim tahsili bu şekilde başlamış oldu.

Küçük Ahmet o dönemlerde cübbe ve sarığa çok meraklıydı, annesinin nazmazlığını alıp başına sarar, namaz kılardı. Kibrit kutusundan cami yapar, çöplerinden de cemaat yapar ve onlara namaz kıldırırdı. Fahri Efendi’den ders aldıkları sırada, doktorun oğlunun da adının Ahmet olması üzerine, Fahri Efendi bu iki çocuğa hitap etmede karışıklık olmasın diye, Bizim Ahmet’e “Cübbeli Ahmet” ismini koydu. O gün bugündür, Ahmet Hoca “Cübbeli Ahmet “ diye anılır oldu.

Küçük Ahmet çocukluk yaşlarından itibaren cübbe giymeye başladı, o zamanlar cübbe şalvar giyilmediğinden bu kadar küçük bir çocuğun cübbe giymesi çevrede dikkat uyandırıyordu.


ESERLERİ

Dualarım

Selâm Risâlesi

Fıtrat-ı Tağyîr Risâlesi

Kur'ân-ı Mecîd Risalesi

Kur'ân-ı Hakîm Risâlesi

Nüzûl-i Mesih Risâlesi

İ'tikâd Risâlesi

Tasavvuf Risâlesi

Abdest Risâlesi

Tarîkat-i Aliyye'de Rabıta-i Celiyye

Şecere-i Nebeviyye Risâlesi

Peygamber Efendimizi Hangi Dualarla Rüyada Görürüz

Oruç Risâlesi

Dürr-u Meknün Kâsîdesi

Receb-i Şerîf Risâlesi

Şa-bânı Şerîf Risâlesi

Kurban Risâlesi

Dürr-u Meknün Kâsîdesi'nin Şerhi

Ramazan-ı Şerîf Risâlesi

Ezân-ı Muhammedi Risâlesi

Dinin Direği Müminin M'iracı Namaz

Namaz İlmihâli

Ta'dîl-i Erkân Risâlesi

Salevât-ı Şerîfe

Bedir Ehli İle Tevessül Ve İstiğâseler

"Yahudi Ve Hristıyanlar Cennete Girecek" Diyenler Cennet'e Giremez

Cemâaatle Namaz

Ellidört Farz Şerhi

Salevât-ı Kübrâ

Kurtarıcı İstiğfarlar

Meva'ız-i Kudsiyye

Her Uzuv İçin Şifâ Âyetleri

Çörek Otu Mûcizesi Ve Şifâ Duâları

Ahlâk-ı Nebî

Salavât-ı Muzâ'afât

Sefer Duâları

Her Derdi İyileştiren Bir Dua

Hazret-i Mehdî Muhakkak Gelecek

Mevlid-i Şerîf Kıraati

İstiğfâr Risâlesi

Hac Ve Umre Duaları

Hayrettin Karaman'a Reddiyeler

Hacc Ve Umre Ahkâmı

Safer Ayında Okunacak Dualar

Evliliğin Fazîletleri

Peygamber Efendimiz'in Mevlid Kıssası Ve Mucez Hayatı

Evlenilmesi Haram Olanlar

Namaz Kılmayanların Başlarına Gelecek Belâlar

Korunmuş Sır

Nişan Ve Nikâh Ahkâmı

27 Makbul Duâ

Şifâ-i Şerîf

Noel Kutlama Tehlikesi

Hadislere Îman

Zinâya Yaklaşmayın

Peygamber Sevgisinin Âlâmetleri

3 Vasiyetim

Erba'în-i İdrîsiyye

Faizli Muameleler

Çok Fazîletli Salât-ü Selâmlar

Beşâiru'l Hayrat

Fazîletli Kırk Salevât-ı Şerîfe

Kadın Halleri Risâlesi

Îmân-İslâm İlmihâli

El-İhtiyâtât

Düğümleri Çözecek Kıymeli Salevât

“Duâlarım” Kitabında Geçen Duâlar ve Zikirler

İçki, Uyuşturucu ve Kumarın İki Cihanda Yol Açacağı Felâketler

İçki ve Uyuşturucu Kullananların İki Cihanda Başlarına Gelecek Belâlar

Fıkhî Suallere Cevaplar

Tevessülü İnkâr Eden Vehhâbî Fırkasına Reddiyeler

Mustafa Vehbi Koç



1960 yılında Ankara’da doğan Mustafa Koç, Koç Ailesi’nin 3. Kuşak üyesi ve Rahmi M. Koç‘un en büyük oğludur. Kardeşleri Ömer Mehmet Koç (1962) ve Ali Yıldırım Koç (1967)’tur.

1980 yılında İsviçre’de Lyceum Alpinum Zuoz’u bitirdikten sonra ABD’de George Washington Üniversitesi İşletme bölümünden 1984 yılında mezun olmuştur.

Çalışma yaşamına 1984’te Tofaş’ta Müşavir olarak başlayan Koç, Ram Dış Ticaret’te Satış Müdürlüğü ve Satış Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 1992 yılında Koç Holding’e geçerek sırasıyla Başkan Yardımcılığı, Başkan, Yönetim Kurulu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevlerini yürütmüştür. 2003 yılından beri Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı’dır.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Yüksek İstişare Kurulu Onursal Başkanı ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Üyesi olan Koç, Finlandiya İstanbul Fahri Konsolosu’dur. Genç Başkanlar Organizasyonu üyesi olup, JP Morgan Uluslararası Konseyi’nde, Rolls-Royce Uluslararası Danışma Kurullarına ve Council on Foreign Affairs Uluslararası Konseyi’nde yer almaktadır. Bilderberg Toplantılarının Yürütme Kurulu üyesi’dir. 2005 yılında İtalya Hükümeti’nin Cavaliere D’Industria nişanı ile ödüllendirilmiştir.

Mustafa V. Koç, ekonomik ve sosyal kalkınmaya büyük önem veren ve bu alanda World Monuments Fund ve Carnegie Vakfı ile BNP Paribas gibi saygın kuruluşlarca ödüllendirilen Koç Ailesi’nin sosyal ve kültürel yaşama katkılarını hayata geçiren Vehbi Koç Vakfı’nın Yönetim Kurulu ve Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Üyesi’dir.

Caroline Giraud ile evli olup iki kız çocuğu (Esra Koç ve Aylin Elif Koç) babası olan Mustafa Koç, Almanca ve İngilizce bilmekteydi.

21 Ocak 2016 günü geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti.

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç İstanbul’da geçirdiği kap krizinden sonra yaşama döndürülmeye çalışıldı ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Hastaneden yapılan açıklamaya göre, spor yaparken rahatsızlandığı, ilk müdahaleyi spor hocası ve koruması tarafından yapıldığı aktarıldı.

Bengi Başer


Prof. Dr. Bengi Başer 1965 yılında dünyaya geldi. 1983 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi'nde okumaya başladı. 1991 yılında Ankara Onkoloji Hastanesi'nde mecburi hizmetini yerine getirdi. Burada 4 yıl çalıştı. 1995 yılından itibaren Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde asistan doktor olarak göreve başladı. 2002 yılında burada çalıştı. 2002 yılında yine Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde önce uzman,2012 yılında ise aynı hastanede doçent oldu. Prof. Dr. Bengi Başer, Kadıköy'de bulunan Özel Medicana Kadıköy Hastanesi'nde hastalarına hizmet vermektedir.

Prof. Dr. Bengi Başer 1995 yılından beri Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) üyesi olarak çalışmakta. 6 yıl TKD Koroner Kalp Hastalığı Çalışma grubu yönetim kurulu üyesi ve 2 yıl boyunca aynı Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev aldı.

TKD Basın ve İletişim Grubu'nda uzun yıllar görev alan Beşer, Euroaspire III çalışmasının Türkiye ayağında primer yürütücü olarak görevinde bulundu. 

Girişimsel Kardiyoloji ile Türkiye Klinikleri dergilerinin hakem kurulunda da yer alan Başer, Ciddi Aort Darlığında Dipiridamollü Miyokard Perfüzyon Sintigrafisi ( M.O. Demirkol, B. Yaymacı, Y. Başaran) çalışmasıyla 3. Uluslararası Nükleer Onkoloji ve 12. Ulusal Nükleer Tip kongrelerinde (1998) Seçkin Bildiri ödülleri aldı.

Mesleki Deneyim

1983 - 1990 Hacettepe Universitesi, Tıp Fakültesi, Ankara

1990 - 1991 Ankara Onkoloji Hastanesi ( mecburi hizmet )

1991 - 1995 Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi ( Asistan 30/05/1991 )

1995 - 2002 Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi ( Uzman 21/12/1995 )

2002 - 2009 Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi ( Doçent 10/06/2002 )

2012 - 2013 İstanbul Cerrahi Hastanesi, ( Temmuz 2012 – Şubat 2013; Konsültan hekim )

2013 - 2014 Giresun Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı ( Profesör )

2014 – 2015 Giresun Üniversitesi, Tıp Fakültesi Dekanı

Salih Selman



1961 yılında İstanbul’da doğdu. Hafız, doktor, güreşçidir. İki kardeş olan Salih Selman Salih Selman, Saint-Joseph Fransız Erkek Koleji’ni ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’ni dereceyle bitirmiş ve genel cerrah olarak hayatını idame ettirmeye başlamıştı.

Saint Joseph Fransız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun Op. Dr. Salih Selman ile bu ay ‘Aile’ kavramını konuşmak üzere buluşuyoruz.

Salih Selman Bir tıp uzmanı Cerrah, 40 yaşında Kuran Hafızı olmuş, Güreşçi, Aynı zamanda üç dil bilen bir Hekim’dir.

Fransız Lisesi’ni ve Çapa Tıp Fakültesi’ni derece ile bitirmiş bir genel cerrah ve aynı zamanda bilim insanı olan, Op. Dr. Salih Selman, “Mutluluk nerede aranmalı?” sorusuna “Eskiden doktor olunca, lüks ev alınca mutlu olunuyor sanıyordum, ben mutluluğu İslam’da buldum.” sözleriyle cevap veriyor.

İki kardeş olan Salih Selman 1961 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Kurmay albay, annesi ise güzel sanatlar akademisi mezunu. Ailesine çok düşkün olduğunu dile getiren Selman, “Ailem sayesinde bu yerlere geldim. Onların üzerimde emeği çok, onlar olmasa başarılı olamazdım.” diyor.

Selman, ortaokul 3’teyken Kurmay Topçu Albay babasını, kaybetmişti. Selman’ın babası, hakkı olmasına rağmen devlet lojmanlarında otururken her ay kira parasını cebinden veriyordu. Babasını general yapmak istediler ancak babası, annesini içkili danslı toplantılara götürmek zorunda kalacağını bildiği için general olmak istememişti.

“Fransız Lisesi’ni ve Çapa Tıp Fakültesi’ni derece ile bitirmiş bir genel cerrah olarak, yani bilim insanı olarak ön yargılarınızdan sıyrılıp ruhunuzun sükûnunu İslam’da buldunuz” tespitine Dr. Selman bir anısını anlatarak cevap veriyor.

“Tedavi ettiğim hoca daha sonra hafızlık hocam olmuşu. Fenerbahçe’de spor seven bir arkadaşımla koşu yapıyoruz. Kız kardeşimle karşılaştık. O da yeni örtünmüştü. Koşuyoruz ya birden o arkadaşım yanımızdan hızlıca uzaklaştı. Beni Çapa’dan attırmak için uğraşmaya başladı. Bir hafta sonra kız kardeşimin örtülü olduğunu duyan hocalar evimize ziyarete geldi. Tabii ben hevesle duvarlara dualar asmıştım o dikkatlerini çekti. İlk başta alay ettiler; “Ya Salih sen güçlüsün, güreşçisin, cerrahsın duayı zayıflar ister. Dua bedavacıların çalışmayanların işidir. Sen kuvvetlisin böyle bir şeyi asacağınızı hiç tahmin etmedik” dediler. Her neyse bizim geliş amacımızı kardeşinin örtüsünü çıkartmak, çıkartırsa biz seni altı ay sonra doçent yapacağız” dediler.

Yaşadıklarını anlatmaya devam eden Selman, şunları söyledi: “Bir gün yine Fatih’te yardım ederken, lüks araçla çok varlıklı bir hanım geldi. “Buraya geldiğimi çevreme söylemiyorum. İhtiyaç sahiplerine yardım etmek sağlığıma iyi geliyor. Psikoloğa, gitmeme, tansiyon ilacı almama gerek kalmıyor. Burada huzur buluyorum ama onlara söyleyemiyorum çünkü bana kızarlar” dedi.

Bu yaşantının hayatına neler kazandırdığını sorduklarında ise Selman; “bir gün birisi karısını dövdü, yoğun bakıma yatırdık. Dünya gözü ile eğitimleri tam, diğer tarafta tamamen bir çöküş var. Mutlu olmadıklarını gözümle gördüm. Eskiden doktor olunca, lüks ev alınca mutlu olunur sanıyordum. Ben mutluluğu İslam’da buldum.” dedi.

Gençleri bu kötü durumlardan kurtarmalıyız diyen Salih Bey, bir Deniz Feneri Derneği gönüllüsü olarak, yıllarca hizmet derneğimizde hizmet vermiş, hasta kayıt dosyalarını düzenlenmiş biri olarak tavsiyem şudur diyor: “Gidin bir yardım derneğine gönüllü olun, yardım faaliyetlerinde bulunun. Mutluluk dünya malında değil, ihtiyaç sahiplerine gönülden yapacağınız küçük bir destekte.”

Kendi imkanlarıyla okuduğu Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra Genel Cerrahi uzmanı olan Selman uluslararası kongrelerde başarılı sunumlar yaptı.

Alanında uzman isimlerden biri olan Genel Cerrahi uzmanı Selman yaptığı çalışmalar birçok ödüller layık görüldü.

Sıradan beyaz önlüklü, tıraşlı gördüğünüz doktorlarda alışık olmadığımız bir dış görünüşe sahip olan Selman’ı ilk kez gören insanlar onu sakalı ve şalvarıyla ilk gördüğünde din görevlisi zannediyor.

Kendi anlatımıyla bu durum Salih Beye girdiği ameliyatlarda ve hastanelerde bazı zamanlar ilginç olaylar yaşatmış. “Hem doktor, hem cübbeli” diyenler olduğu gibi hasta yakını zannedilip ameliyathanelerden çıkartıldığı zamanlarda olmuş.

Hatta hasta yakınları, hastayı kaybettikleri düşüncesiyle hastaya son görevini yerine getirmeye gelen bir hoca efendi zannedip telaşa kapılıyorlar.

Sıradan doktorlardan farklı özelliklere sahip Selman, yedi dalda spor yapıyor, çeşitli madalyaları var. Genellikle onu cahil, bilgisiz ve geri kalmış biri olarak algılayanlara tesirli cevaplar veriyor. Üç yabancı dil biliyor.

Dr. Salih Selman  29 Mart 2020 Pazar akşamı Ülke TV’de Esra Elönü’nün sunduğu “Arafta” isimli programa katıldı.

Dr. Selman’ın katıldığı program yoğun ilgiyle takip edilirken, seyircilerin çoğu büyük bir zevkle programı izledi. Olaylara manevi değerler penceresinden de bakmaya çalışan Dr. Selman’ın bu yönü alışık olunan doktor tipolojisine biraz aykırı olduğu için de hayli dikkat çekti.

Programda doktor olan eşinden de söz eden Selman, evlilik hayatıyla da örnek bir insan olduğunu gösterdi.

Selman Hoca, Hayat Derneği’nde üniversite öğrencilerine yönelik Tefsir Dersleri veriyor.

Op. Dr. Salih Selman’ın eşi Şule Selman da doktordur. Şule Selman Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak görev yapıyor; aynı zamanda Biruni Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. 

Dr. Salih Selman’ın Uzmanlık Alanları

  • Mide Rahatsızlıkları
  • Bağırsak Rahatsızlıkları
  • Kasık ve Karın Fıtıkları Ameliyatı (Kasık ve Göbek Fıtığı için narkozsuz – aynı gün işe dönülebilir)
  • Endoskopi
  • Varis Cerrahisi
  • Meme Hastalıkları
  • Tiroid-Guatr
  • Basur (Lazer, Ameliyat, Bant)
  • Kıl Dönmesi (Muayenehanede yapılmaktadır – aynı gün işe dönülebilir)
  • Laparoskopik Ameliyatlar
  • Kanser Ameliyatları (Mide, Yemek Borusu, Safra Kesesi, Pankreas, Kalın Bağırsak, İnce Bağırsak)
  • Sünnet
  • Hacamat

Hıncal Uluç



Hıncal Uluç, 1 Kasım 1939'da Kilis'te dünyaya geldi. Çerkez kökenli büyük babası Hüseyin Bey Osmanlı zamanında önce Lübnan, Suriye sonra da Türkiye’ye Manyas'a göçmüşlerdir. Dedesi (annesinin babası) Kilis müftüsü Muharrem Kemal Bilgiç'dir. Annesinin adı Suat’dır. Abisinin adı Öcal, erkek kardeşinin adı Hüseyin Kemal, kız kardeşinin adı Serpil’dir. Hıncal, üç yaşına kadar anneanne ve teyzesi tarafından büyütülür. Sebebi ise subay olan babasının o doğduğunda İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman tanklarının manevra yaptığı Bulgar sınırında görevli olmasıdır. Sonrasında babası Fuat Uluç Çaldıran'a tayin olduğunda küçük Hıncal da ailesine kavuşur. Ardından tayinler durmaksızın gerçekleşecektir. 1945 yılında Van'da o meşhur Van zelzelesini yaşar Uluç ailesi. Daha sonra gidilen Bandırma'da Hıncal da ilkokula başlar. İki ayrı okulda ilk üç sınıfı okur. Bandırma'dan sonra 1950'de tekrar Kilis'e (Hıncal ilkokulu burada Kemaliye İlkokulu'nda bitirir) tayin olur Fuat Uluç.

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı kuzenidir. Ahmet Taner Kışlalı’nın babası Hüsnü Bey, Uluç'un anneannesi Velime Hanım'ın kardeşidir. Yani Ahmet Taner Kışlalı’nın babası, Hıncal Uluç'un annesinin dayısı olur.

1952'de Antakya, 1955'te de Ankara (Ortaokula Antakya'da başlayan Hıncal, geri kalan eğitimini de Ankara Kurtuluş Lisesi'nde tamamlar) vardır sırada. Çok mutlu bir ailede büyüyen Hıncal Uluç, 1980'e kadar burada kalacaktır. Annesi doktor, babası mühendis olmasını isterken Uluç'un kendisi de avukat olmak istemektedir. Ama ne olursa olsun İngilizce'yi öğrenme hevesi yüzünden İstanbul Edebiyat Fakültesi'ne gelir. Bir sömestr sonunda tekrar Ankara'ya döner. Bir sene sonra da 1958 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazanır.

Bu arada Demokrat Parti'den ayrılmış bir grubun kurduğu Hürriyet Partisi, Yenigün adıyla bir yayın organı kurmuş, başına da Cihat Baban'ı getirmiştir. Mehmet Ali Kışlalı da gazetenin spor müdürüdür: "Bir gün gazetenin yazı işleri kadrosu Cihat Bey'e isyan etmiş. Cihat Bey de reste meydan bırakmayınca hepsi bırakıp gitmiş. Mehmet Ali Kışlalı ile Cihat Baban kalmış gazetede sadece. Cihat Baban da M. Ali abiye 'çıkart gazeteyi' deyince o da hemen haber gönderiyor abime, bana ve kardeşine (Ahmet Taner Kışlalı)." Hıncal Uluç henüz 17 yaşındadır. Sıkıyönetim gereği altı sayfa çıkan gazetenin spor sayfası bu genç delikanlıya emanet edilir: "İstediğin her kapı sana açık. En büyük yıldızla, sporcuyla konuşacağım diyorsun konuşuyorsun. Ve bunların hepsi de sana 'buyur' diyor, beyefendi muamelesi yapıyorlar. Şimdi böyle bir meslek insanı büyülemez mi? Siyasal Bilgiler'in isimsiz bir öğrencisi iken birdenbire Türkiye'nin en elit bin adamından biri haline geliyorsun. Siyasal Bilgiler'i bitireceksin de, kaymakam olacaksın da, 60 yaşında vali olup emekli olacaksın... 17 yaşında herşeysin zaten."

Uluç, böylece gazeteciliğe adım atar; Oktay Kurtböke, Güneş Tecelli, Başkurt Okaygün, Kurthan Fişek, Güngör Sayarı, Ercan Tan gibi isimlerle beraber çalışır. Bu arada askere gitmemek için üniversiteyi geç bitirmeye karar verir. Ancak serde iyi öğrencilik olduğundan üç senede üç sınıf bitirip son sınıfa gelir. Tek çare rapor alarak okulu uzatmaktır: "Tanıdık bir ruh doktoruna gittim. İleride kariyer açısından etkileyici olur diye entellektüel sürmenaj hastalığı yazdı rapora. En tehlikesizidir diye bunu yazarlardı doktorlar." Raporu alan Uluç, okulunu bitirmiyor diye annesinin ağladığını görünce kararını değiştirir ve 1964'te Kutlu Aktaş, Burhan Özfatura gibi arkadaşlarıyla beraber mezun olarak diplomasını alır.

Bir yıl sonra da Mamak Muhabere Okulu'nda Büyükelçi Yalçın Oral, Devlet Tiyatroları eski Genel Müdürü Bozkurt Kuruç, Galatasaray başkanlarından Saim Gogen'in oğlu Fethi (daha sonra eniştesi olacaktır) gibi arkadaşlarıyla beraber iki yıl askerlik yapar: "Askerlik dönemim benim en mutlu dönemimdir." 1967 yılında askerliğini bitirdi.

1960'lara bir daha dönelim. 27 Mayıs İhtilali, onun gazetecilik yaptığı bu ilk yıllarda gelir dayanır kapıya. Uluç ihtilalin tam ortasındadır: "Baştan sona ihtilalin içinde idik. Onları anlatsam kitap olur. Fikir olarak da, eylem olarak da ihtilalin içindeydik. Bütün o ıslık çalanların başındaydık, 'Olur mu böyle olur mu?' diye gazeteyi bırakıp Kızılay'da yürüyüşlere katılırdık."

Uluç, bu dönemlerde yazdığı yazılardan hukukçu ve mülkiyeli oluşu sebebiyle hiç bir ceza almaz: "Aslında gazetecilik zamanları böyle zamanlardır. Meslek yaşamımın büyük bölümü sıkıyönetimlerle ve yayın yasakları ile geçti. İlk önceleri neyin yasaklandığı açık açık yazardı. Sonra askerler biraz daha uyanık yayın yasağı koymaya başladılar. Soyut tanımlamalar yaptılar. Böylece kendi kendini sansür etmeye başladın. Şunu da söyleyeyim Türkiye'de herkesin anladığı anlamda bir basın özgürlüğü olsa idi eğer, ben bu kadar iyi gazeteci olamazdım."

Onun ihtilal olsun yürüyüşlerinde ön sırada yer almasının bir sebebi belki de babasıdır. 1955'te ailecek Ankara'ya gelinmiş, Hıncal 1980'e kadar başka bir yere gitmemişti ama babası tayin ve bu arada terfi almaya devam etmiş, 1961'de albaylığa kadar yükselmişti. 27 Mayıs İhtilali olduğunda babası Fuat Uluç'un görev yeri, Çanakkale İl Jandarma Alay Komutanlığıydı. Fuat Uluç, 27 Mayıs'ın liderlerinden Alparslan Türkeş'le de çok yakın arkadaştı: "Bandırma'da beraberdik zaten. Benim iki tane halam var, amcam yok ama Aslan Amca (Alparslan Türkeş) bizim ailenin amcası idi. Bütün kardeşler ona Aslan Amca derdik. Yetişmemize de katkısı olmuştur. Evlerimiz bir gibiydi."

Bu kadar yakın olunca 27 Mayıs'tan sonra bir araya gelmemek olmazdı tabii: "Aslan amca ihtilalden sonra başbakanlık müsteşarı olunca babamın tayinini de Ankara'ya çıkarttı. Babam hemen Aslan Amca'nın karargahında görev aldı. Ve Aslan Amca hazırladıkları her şeyi babamla beraber hazırladı. Devlet Planlama Teşkilatı kurulduğunda babam da oranın ilk Sosyal Planlama Daire Başkanı' oldu."Ancak aylar ilerleyince Alparslan Türkeş 14'lerden biri olarak Hindistan'a sürülür. Bu arada Eminsu hadisesiyle Milli Birlik Komitesi, Ağustos 1960'tan Şubat 1961'e kadar 235 general ve amiral ile beş bine yakın subayı emekli etmiş (Eminsu, bunların kurduğu Emekli İnkılap Subayları Derneği'nin kısa adıdır) geride kalanların yolu açılmıştır. Fuat Uluç da önü açılanlardan birisidir: "Babamın general olacağı kesin. O kararı nasıl verdiği benim için hâlâ bir soru işaretidir. Aslan Amca sürülmüştü, onların siyasallaşma sürecinde burada güvenilir bir odak noktasına ihtiyaçları vardı. Babam o odak noktası olabilmek için ordudan istifa etti. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ne girdi, genel sekreter oldu ve babamın hazırladığı kongrede de Aslan Amca genel başkan seçildi." Fuat Uluç, 1964'te de Mardin milletvekili olarak Meclis'e girer: "Ancak o dönemi tamamlayamadan 1968'de kalp rahatsızlığından öldü. Buna rağmen şuna inanıyorum ki askerde kalsa idi yaşardı. Politikanın iki yüzlü yapısı, bütün bir hayatını asker doğruluğu içinde yaşamış bir adama iyi gelmedi."

Hıncal Uluç, askerden döndüğü 1967 yılında, M. Ali Kışlalı başta olmak üzere eski Yenigün ekibinin çıkardığı Yankı'da çalışmaya başladı. Yankı´nın yanı sıra, Cumhuriyet´e spor yazıları da yazan Uluç, TRT´nin açılmasıyla birlikte Cumhuriyet´e televizyon sayfası da hazırladı. 1980´de Gelişim Yayınları´nın sahibi Ercan Arıklı´nın isteğiyle Gelişim Yayınları´na dergi hazırladı. Daha sonra Gelişim Yayınları Asil Nadir´e geçmesiyle işsiz kalan Uluç, Zafer Mutlu´nun daveti ile 1990´da Sabah´ta yazmaya başladı. O tarihten sonra Sabah´ta yazılarına devam eden Hıncal Uluç, televizyonda Şakamera adlı kamera şakası programının yanı sıra Kale Arkası, 90 Dakika gibi futbol programlarına yorumcu olarak imza attı.

Galatasaray'a üye olan Hıncal Uluç, aynı zamanda Mülkiyeliler Birliği, Türkiye Spor Yazarları Derneği ve İstanbul Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

1977 yılında Yankı'nın İngilizce bir özetini çıkarmak için yabancı bir eleman ararken, iş başvurusunda bulunan Amerikalı arkeolog Holly Hartquist ile tanışıp evlendi. Çocuğu olmadan 1983 yılında boşandı. Bir daha da evlenmedi.

1994 yılında uğradığı silahlı saldırı sonucu topuğundan vurulmuştur. 2004 yılında Antalya Valisi Alaaddin Yüksel hakkında yazdığı yazı nedeniyle, 2008 yılında sonuçlanan mahkemece 1 ay hapis ve 898 YTL cezaya çarptırıldı.

Haftalık dergisinin 2005 yılı Sevgililer Günü sayısına manken Ece Gürsel ile birlikte kapak oldu.

Hıncal Uluç, Defne Joy Foster'in ölümünden sonra 'Bu nasıl bir mahalle baskısıdır?..' isimli yazısı üzerine tazminat davası açıldı ve tazminata mahkum edildi.